İçinizde bir felsefeci var, biliyor muydunuz?

Yazar Nigel Warburton’un ‘Felsefe Okuma Rehberi’, felsefeyle yeni tanışanlar için yol gösterici ve felsefeyle iç içe olanlar için de tekrardan keşfetme imkanları sunan bir kitap… Felsefe çalışmanın yalnızca entelektüel bir uğraş değil, bununla birlikte derin bir içsel seyahat bulunduğunu vurguluyor. Yazar, kitabını anlaşılır ve akıcı bir anlatımla kaleme almış. Kitap okuyucuya fikir hayatına dalarken neye […]

May 10, 2024 - 00:50
 0
İçinizde bir felsefeci var, biliyor muydunuz?


Yazar Nigel Warburton’un ‘Felsefe Okuma Rehberi’, felsefeyle yeni tanışanlar için yol gösterici ve felsefeyle iç içe olanlar için de tekrardan keşfetme imkanları sunan bir kitap… Felsefe çalışmanın yalnızca entelektüel bir uğraş değil, bununla birlikte derin bir içsel seyahat bulunduğunu vurguluyor. Yazar, kitabını anlaşılır ve akıcı bir anlatımla kaleme almış. Kitap okuyucuya fikir hayatına dalarken neye iyi mi bakması gerektiğine yönelik “bakış açıları” sunuyor. Bu “bakış açıları” ise bununla birlikte düşüncemizi şekillendiriyor. Bundan dolayı sorgulama yeteneğimizi açığa çıkarıyor. “GEÇMİŞ YÜZYILLARIN ÜNLÜ BEYİNLERİYLE SOHBET ETMEK” Felsefeci Rene Descartes “Yöntem Üstüne konuşma” kitabında: “İyi kitaplar okumak, geçmiş yüzyılların en meşhur beyinleriyle söyleşi etmeye, hatta bu yazarların en iyi düşüncelerini açtıkları bir sohbete benzer” diyor. Warburton, felsefe kitabı okurken tam da Descartes’in sözünden hareketle etken okuyucu olmanın önemine vurgu yapmış olup, düşünürler ile söyleşi etmeye hatta münakaşaya çağrı ediyor. “Yazar ne demek istiyor?” diye okuma yöntemlerindeki malum o sual yerine yanıtlanması zor olabilecek ve düşünmeye teşvik edecek “Yazar haklı mıdır” sorusunun sorulmasını öneriyor: “Sonucunda başka filozofları okumanın amacı haklı olup olmadıklarını anlamaktır. Haklı nedenlerle haklı olup olmadıklarını; haksızlarsa niçin haksız olduklarını da bilmek isteriz. Her mevzuda hakikate elimizden geldiğince yaklaşmakla ilgileniriz.” Warburton, felsefede ilerlemenin devamlı muhakemeyle olacağını ifade ediyor. Muhakeme ise bir mevzu üstünde mantıklı sonuçlara varma, doğru ile hatası ayırt etme kabiliyetidir. Bu kabiliyeti filozofların eserlerini okuduğunuzda onlarla tartışarak ve diyalog kurarak geliştirebiliriz. Muhakeme kabiliyeti geliştikçe birçok filozofun düşüncelerine katılmayabiliriz. Bundan dolayı kendi düşüncelerimizi geliştirmeye başlarız. Warburton şu örneği veriyor: “Birçok büyük felsefeci, düşüncelerine katılmadıkları düşünürlere tepki olarak mevzuları derin düşünmeye adım atmıştır. Mesela Aristotales’in bazı düşünceleri, Platon’la anlaşmazlıklarından çıkmıştır; Immanuel Kant’ın bazı düşünceleri, David Hume’un eserlerini okuyunca tetiklenmiştir; Ludwig Wittgenstein’ın düşüncesinin büyük bir kısmı zihnin yanıltıcı bir anlatımı olduğuna inanılmış olduğu şeye tepki olarak gelişmiştir.” OKUDUKLARINIZI ANLAMADIYSANIZ ENDİŞELENMEYİN “Okumanızın niteliği, okumaya harcadığınız zamandan oldukça daha önemlidir.” Kitap, “her şeyi idrak etmek zorundasınız” tezi ve yaklaşımının yerine “Endişelenmeyin ve mecburi hissetmeyin. Çaba gösterin, her şey kendiliğinden rayına girer” anlayışını korumak için çaba sarfediyor. Warburton, felsefe metinlerini okurken şunları öneriyor: a) Oldukça yavaş okuyarak ana mevzunun izini yitirme. b) Ilkin genel bir göz gezdir, bu kavramlar ile ilgili genel bir düşünce verir. Sonrasında tamamını oku. c) İlk ve son paragraflara hususi dikkat göster. d) Okumaya gerektiğinde ara ver ve yürüyüş yap. Bundan dolayı fizyolojik ve zihinsel dinlenme sonrası açık bir zihinle bulanık benzer biçimde görünen her şeyin ne kadar acele berraklaşmaya başladığını farkına varacaksınız. Birçok filozofun işlerine ara verip yürüyüş yaparken düşüncelerini geliştirdiğini biliyor muydunuz? Mesela, Felsefeci Kant ve Thomas Hobbes hayatlarının büyük bir kısmında tertipli yürüyüş yaparlardı.

“SORU SORMAYA BAŞLAYIN”

“Kimi zaman en kolay sorular, sorulması ihtiyaç duyulan en mühim sorulardır.” diyor Warburton: “Felsefe kimi zaman soruların sorulmuş olduğu sadece hiçbir vakit yanıtlara varılmayan bir etkinlik olarak nitelenir. Bu, bazı bakımdan yanıltıcıdır. Felsefede ilerleme vardır. Bilhassa yanlış sorular sorduğumuzu fark ettiğimiz vakit.” Kitap, çevremizle kurduğumuz iletişimde, felsefi tartışmalarda ve derslerde sual sorma becerisinin geliştirilmesi üstünde de duruyor. Warburton, etkili sual sormayı, düşünceyi canlandırmanın bir yolu bulunduğunu vurguluyor. Aksi halde düşünceyi fosilleştiren bir pasifliğe düşebileceğimizi söylüyor. Felsefe okumalarında sorgulayan sorular sormak, düşünme becerisini geliştirir. Kendi düşüncemizi kaleme aldığımızda ise iyi bir sorgulama yapmak düşüncenin derinleşmesini sağlar. Kitabın “Sorular problem” başlığındaki kısmı okuduğunuzda Sokraktes’in “Sorgulanmayan bir yaşam yaşamaya değmez” sözünü hatırlıyorsunuz. “Felsefe çalışmak, kolay bir sözlü muharebe eğitimi problemi değildir. Ne pahasına olursa olsun bir tartışmayı kazanmayı öğrenme problemi da değildir. Münakaşa, öteki düşünürlerin itirazlarıyla uğraşma becerilerini öğrenmenin amacı herhangi bir mevzuda hakikate daha çok yaklaşmaktır.” diyor Warburton… FELSEFE UYKUDA ÖĞRENİLMEZ! Warburton’a gore gece yarılarına kadar ayakta kalıp, derse girip felsefe dinlemek yada felsefe çalışmak zekice bir yöntem değildir. Yazar, felsefe çalışmanın “otomobil sürmeyi öğrenmeye” benzediğini ifade ederek “Başlangıçta olmayacak kadar karmaşık görünür, sonrasında bir iki yıl içinde düşünmeden oldukça iyi otomobil kullandığınızı fark edersiniz.” diyor. Ek olarak pek oldukça etkinlik benzer biçimde pratiğini yapar ve iyi alışkanlıklar geliştirilirse daha süratli ilerleneceğini vurguluyor.

Bu Habere tepkin nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow